BİR MASKELİ BALO VE ONUN SAHTE YÜZLERİ (Roket Yerli Bilimkurgu Dergisinde Yayınlanan Öyküm)

Ayşegül Yalvaç
Türkiye Yayını
Published in
8 min readApr 23, 2024

--

Not: Burada ve çeşitli platformlarda yer alan bütün içeriklerim 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nca korunmaktadır. İzinsiz kullanılamaz. Bu öykü gizli tacizciler için boğucu ve rahatsız edici olabilir. Nihayetinde bir tacizci kendisi ile empati yaparak rahatsız olduğunu söylemeyeceginden farklı şekillerde saldırabilir. Ben o saldırganların kim olduklarını görüyorum. Siz de görün.

https://pixabay.com/users/alter_haudegen-30166376/

Öte evrenlere bağlanmanın temelinde haz arayışı vardı. Kimileri hazzı eylemde kimileri ise düşüncede arardı. Bu yüzden bölgenin en bilinen öte evreni Ekşi Verse, kullanıcılara iki farklı alan sunmaya başladı. Bunların ikisi de avatarların etkileşimine dayalıydı ancak olaylar avatarların davranışlarıyla şekillenirdi. Bu sebeple deneyimler farklıydı.
Bir evren Ekşi Düşünce diğer evren ise Ekşi Eylem ismiyle katılıma açılmıştı.

Ben bunların hiçbirinde gerçekten yaşamaya dair deneyimlerin verdiği hazzı bulamam. Fakat ben de oralarda bir veya daha fazla avatara sahibim. Bunlardan kimilerinde sıradan, kimilerinde dikkat çekiciyim. Mesela Eksi Düşünce’deki şöhretim sebebiyle bir anonimlik maskesi giymem. Avatarımı gerçek ismim ile kullanmam ancak birçokları 30’lu yaşlarında, akademisyen ve yürek hoplatan güzellikte Yasemin olduğumu bilir.
Bir tercih meselesi olmamasına rağmen, çoğu vatandaştan daha çok çevrimdışı zaman geçirenlerdenim. Tıpkı annem gibi özgürlüğü dijitalleşmeye değişmeyi reddederim. Fakat şimdi onun zamanındaki gibi temiz hava, herkese yetecek kadar gıda ve hatta su yok.
Ama hakikati deneyimlemenin mümkün olduğu yerler var. Bu yerler korunan alanlar.

Bizi oyalayan öte evrenlerin hepsinin kendi hukuku var ve bu hepsinde farklı.
Fakat bir gerçek var ki bu hiçbir evrende değişmez.
Hukuk her zaman adalet değildir.
Vatandaşı olduğum İstanbul ve Trakya bölgesinden ibaret coğrafyadaki hukuk bu evrenlerdeki hukuk ile bazen çelişebilir. Özellikle kişisel verileri koruma meselesinde.
Ben de bu çelişkiler sebebiyle mağdur oldum. Mitolojik Prens isimli bir avatar, avatarıma değil gerçek kimliğim Yasemin’e bir karalama kampanyası başlatmıştı. Benim gerçekte şantajcı ve iftiracı biri olduğumu iddia ediyordu.

İlk aşamada Ekşi Verse yetkilileri Mitolojik Prens’in eylemlerini kontrol altına aldı. Fakat iki ay kısıtlamadan sonra yine başladı.
Bunun üzerine Ekşi Düşünce’den tanıdığım Avukat Vedat bana bir bilgilendirmede bulundu. Bu şahsa karşı gerçek yaşamdaki hukukla yasal aksiyon almanın mümkün olduğunu söyledi. Zira itibar suikastına uğrayan avatarım değil, şahsımdı. Öte evrenlerde, anonim kimliklerle işlenen psikolojik suçların, her zaman suçluların yanına kar kalmadığını gösteren ibretlik bir dava olacaktı bu. Benim gibi birçok mağdura umut, trollere ise uyarı niteliğindeydi.

Vedat Bey, tanıdığım kadarıyla benim gibi itibarına düşkün, gerçek yaşamla bağı kuvvetli biriydi. O da şöhretli ve itibarlı bir avatara sahipti.
Daha önce defalarca beni sanal evren dışında tanımak isteyen Vedat Bey’i yüz yüze görmeyi bu olay neticesinde kabul ettim.
Zira bu travmatize edici suçlar artık kâbus olmuştu. En son yaşadığım Ekşi Eylem deneyimimin hâlâ beni rahatsız ediyordu.
Orada annemin hayatının oyununu kurmuştum. Annem, Orta Doğu ve zamanın Türkiye’si arasında ticari ilişkiler geliştiren bir kamu görevlisiymiş. Orta Doğu’ya sık seyahat yaparmış. Onu hiç görmedim fakat onunla ilgili biraz veriye ulaştım. Bu oyunlar neticesinde ona neler olduğunu keşfedecektim.
Oyunda annemdim ve ismim Zeynep’ti. Umman’da bir otel odasındaydım.Türk İş adamı Fevzi Bey de benimle seyahat etmişti. Onu Ürdün Ticari Ateşesi ile görüştürmüştüm. Bunun için ödeme alıyordum ve masraflarım karşılanıyordu. Son güne dek ayrı odalarda kalmıştık. Son gün bir iş yemeğine katılmıştık. Yemek bitişinden 4 saat sonra uçuş vardı. Otele vardık ve ben odama geçtim. Bir süre sonra o da geldi. Benim odamda duş alacağını söyledi. Oldukça saçmaydı ama kılıfına uydurmuştu:
‘’Nasıl olsa birazdan yola çıkacağız, iki odalık masrafa gerek yoktu’’
‘’Ben dışarıda beklerim’’ dedim ama…
Birden duşa girmişti.
Balkona çıktım. Çünkü kapı kilitliydi.
Bir süre duştan gelen su sesi eşliğinde kumlu ve yapışkan sıcakta akan trafiği izledim. Teleport kullanmadığımız için anlık bir pişmanlık yaşadım. Fakat o zaman oyun istediğim kadar gerçekçi olmayacaktı.
Binanın kaç katlı olduğunu bilmiyordum. Odam dokuzuncu kattaydı, bunu biliyordum. Aniden oyunu durdurmak veya oyundan çıkmak konularında acemiydim. Zira ben Ekşi Eylem’de aktif bir kullanıcı değildim. İyi ki sanal alemde olduğumuzu her zaman unutmuyoruz. Avatarı yeniden aktifleştiremesem bile başka hesap açmak mümkün olmalı diye düşündüm.
Ekşi Eylem’de, baş rolü oynadığım ve kontrolde olduğuma inandığım bu oyunda, Ürdün’de bir otelin dokuzuncu katından aşağıya atladım. 60 yaşındaki Fevzi Bey’i bornozla görmekten mi kaçtım? Evet. Çünkü bunu istemiyordum, bu kadar basit.
Bu oyunda Zeynep avatarıma ne olduğunu bilmiyorum. Ama öldü sanırım.
Bu konuyu da Vedat Bey’le görüşmüştüm. Oyundaki İş Adamı Fevzi Bey hakkında psikolojik şiddet ve hatta cinsel taciz davası açabilirdik. Fakat onun gerçekte kim olduğuna dair verileri alamadık.
Bu olayın üzerine bir daha 30’larında bir kadın avatar kullanmadım.
30’larında kadın olmak ne demek bilir misiniz? Her yaştan erkeğe açık hedef olmak demek. Özellikle bekarsan huzur vermezler. Bekar olduğun için birçokları bir erkeğe ihtiyacın olduğuna inanır. ‘’Hayır’’ demekten anlamazlar. Zihinlerinde sabittir, bekarsan erkeğe ihtiyacın vardır. Bekar olma özgürlüğünü bile bir erkekle yaşarsın. Göstermelik bir partner edinirsin o zaman rahat bırakırlar seni.
Kadınların yaşamına görünmez baskılar yaparak yön vermeye çalışanlar bugün bile var. Bilerek veya bilmeyerek, bekar olma özgürlüğümüzü sürekli tehdit ediyorlar.
Bizi durmadan travmatize ediyorlar. Metaverse’de Ekşiverse’de, gerçek yaşamda… Belki insan baskın evrenlerde huzurlu yaşamak için kadın olmamak gerekli.
O akşam Vedat Bey’le buluştuktan sonra tekrar travmatize edildim. Sanal alemler dışında insanların kendilerini kontrol edebilir olduğuna dair inancım bitti. Verselerde her istediklerini anonimlik kalkanıyla yapmaya öyle alışmışlar ki gerçekten onlarla buluşmak artık tehlikeli olabiliyor.
İyi değilim. Telefonum bana rahatlamak için yaşadıklarımı yazmamı söyledi. Şimdi o ana gidip anlatayım:
Saat 23:40.
Burası Riva İstanbul’da bir kompleks.
Ormanlar içinde bir kır, kırda bir restoran ve etrafta ahşap kulübeler var.
Korunan alan.
Restorandayım, yanı başımda bir şömine yanıyor.
Sadece ben ve avukat. Başkası yok.
Vedat Bey bu dava neticesinin sanığın ifşa edilmesi ve onun halkın insafına bırakılması olabileceğini söylüyor.
O esnada iki şişe şarap geliyor masaya. Hakiki mayhoş tatları seviyorum. Kırmızı şarap. Balon kadehler ve peynir tabağı hemen ardından eşlik ediyor.
Garson yok zira garsonluk diye bir meslek yok. Nesneler diğer nesneleri servis edebilir. Servis sehpası tekerlekleri üzerinde süzülerek uzaklaşıyor.
Yasal aksiyon bedelini soruyorum.
‘’Paraya ihtiyacım yok’’ diyor.
‘’Anonim kalkanıyla psikolojik şiddet uygulayanlara ibretlik bir sonuç almak bana yetecek bir mükafattır’’ diye ekliyor.
Diretmiyorum.
Tavırları babacan, gülüşü ise samimi görünüyor.
Anonim şiddetini önlemeyi beceremeyen evrenlerdeki talihsizliklerden konuşuyoruz.
İnsanların kötülüklerini dışa vurmalarından bahsediyoruz.
Hep anonim maskesi güvencesiyle oluyor bunlar.
Saat 00:53
‘’Yer ayırttım’’ diyor birden.
Tedirgin oluyorum fakat belli etmiyorum ve iyi niyetli kalmakta direniyorum.
Bu evrenler, zaman zaman, hayal ve gerçeklik kavramlarında kafa karışıklıklarına yol açıyor. Bir an için Ekşi Düşünce’deyiz gibi hissediyorum ve çevrimdışı olmayı düşünüyorum.
Belki alkol etkisi ile böyle hissediyorum. Aklıma alkol etkisi gelince birazcık rahatlıyorum. Zira fazla alkol onu eve dönmek istemeyecek kadar yormuş olabilir. Böyle düşünerek onu rezervasyon yaptırmak konusunda haklı bulmaya çalışıyorum.
Ben düşünürken sessizliği bozuyor:
‘’Bir oda ayırttım.’’
İki olmalıydı oysaki.
‘’Ev gibi.’’ Yüzümün değiştiğini fark etti galiba.
Ev gibi ise bir salon ve salonda kanepe, koltuk gibi şeyler olmalı.
Sessizliği ayağa kalkarak bozuyor, ben de onu izliyorum ve ayırttığı sözde eve, aslında küçük kulübeye varıyoruz.
Kulübenin önünde kocaman bir köpek uzanıyor.
Köpeklerden korkarım. Onu görünce duruyorum. Şimdi içeriye girmemek için bir bahanem var.
Kompleksin bir sorumlusu geliyor.
‘’Korkmayın. Sivas Kangal. Boşuna değil bugüne dek koruma altına alınmış olması. Yeryüzünün görüp görebileceği en güçlü, en zeki köpeklerden biridir. Özellikle kadınlara ve çocuklara korumacı yaklaşan bir türdür.’’
‘’Korkuyorum.’’
‘’Peki’’ diyor ve elini savurarak köpeği çağırıyor. Köpek koca gövdesini yerinden kaldırıp adamın yanına gidiyor. İkisi beraber uzaklaşıyorlar, yavaş yavaş kompleksin bahçesinde karanlığa karışıp kayboluyorlar.
Ev dediği sadece bir yatak odası, bir banyo ve bir de giriş koridorundan ibaret bir kulübe. Koridorunda şükürler olsun bir kanepe var. Odaya bakıyorum, çift kişilik bir yatak görüyorum.
‘’Ben kanepede oturuyorum’’. Oturmayı seçiyorum. Uyumayı bile değil.
‘’Sana dokunmayacağım yatağın yarısı senin yarısı benim.’’
‘’Yatağı istemiyorum.’’
‘’Hadi ama nazlanma’’ dediğinde kafamı çeviriyorum, kızmaya hazırım, sesimi yükselteceğim ve uyarır bir tonda kesin konuşacağım.
Derken odayı görüyorum ve donup kalıyorum.
Soyunmuş. Beyaz iç çamaşırları ile uzanıyor.
Korkuyorum ama uyuşturulmuş bir korku bu. Yarı sarhoş, yarı ayık, belirsiz ve garip bir korku. Beni birden yerimden kaldırıp kompleksin etrafını saran deli ormanlara karışmaya teşvik edecek kadar etkili değil.
Acaba uyuyakalır mı? İstemeden mi böyle davranıyor? Ona bu davranışları yakıştırmamaktan doğan şüphelerle dolu bir korku.
Aniden yataktan kalıyor ve koridora yöneliyor.
O gelirken ben de kanepeden kalkıyorum. Yanımda kendimi savunacak bir şey yok. Kapı koluna uzanıyorum, açılmıyor kilitli.
‘’Ayıp olacak sana. Ben kanepede yatayım sen yatağa geç’’
‘’Çift kişilik yataklı tek oda tutarak yeterince ayıp ettiniz.’’
‘’Ben çift kişilik yatak istemedim onlar koymuşlar.’’
‘’Demek öyle, iğrenç insanlar. Bir kadın ve bir erkek bir oda ayırttığı zaman hiçbirine fikrini sormadan çift kişilik yatak uygun görmüşler. Ne kadar kirli bu zihinler.’’
‘’Yasemincim, sen yatağa geç ben kanepede yatayım.’’
‘’Hayır. Ben kanepede oturacağım.’’
Saate bakıyorum.
01:29
Tabi, önce beni çift kişilik yatağa girmeye ikna edecek.
Sonra kendisi de gelecek. Yarısı senin, yarısı benim.
‘’Ya geç’’ diyerek bileğimi kavrıyor bir anda.
Soğukkanlı davranıyorum. Kurtulacağım.
Beni yatak odasına götürüyor.
Sakin kalacağım. Nazikçe konuşarak kurtulacağım.
Var gücüyle beni çift kişilik yatağa oturtturuyor.
‘’Biraz rahatlama otu çekeceğim bırakın beni’’ diyorum.
Bir anda şaşıp kalıyor:
‘’Ot mu kullanıyorsun?’’
‘’Evet, müsaade edin, bağımlıyım’’
Bağımlı değilim. Fakat bağımlılık şüphe uyandırmaz. 2010’lardan 2070l’ere dek görülmüş en yaygın hastalıktır.
‘’Tamam, sonra kıyafetlerini çıkar’’ diyor.
Kan beynime sıçrıyor.
Sözlü taciz.
Zor kullanma.
Travmatize etme.
Neler yaşıyorum?
Şu itibarlı avukatın yaptıklarına bak.
Bir şey demeden yatak odasındaki dışarıya açılan kapıya uzanıyorum. Kilitli.
‘’Açar mısın? Açık havada ot içmem lazım, bağımlıyım.’’
Açıyor kapıyı. Ben çıkıyorum.
İçeriden su sesi kulağıma geliyor. Banyoya gitti. Boşalıyor mu bu pislik?
Yok. İşedi, sifonu çekti ve ellerini yıkadı. Banyoda geçirdiği zaman çok kısa.
Düşünüyorum.
Ne değişti şu geçen senelerde? Kadın bugün bile cinsellik çağrıştıran bir yaşam formu. Şimdi bu herifi bir öte evrene sürüklesem. İstediğim takdirde gücüm belki o çift kişilik yatağı kaldırıp avukatın üzerine atmaya yetebilirdi. Gücüm buna yeter miydi sanal bir dünyada? Yeterse ve orada ölürse sonucu ne olurdu bilmiyorum. Sanırım sanal olduğu sürece şiddeti sıradan görüyorum.
Her neyse, bu şartlarda bile durumu idare edeceğim. İdare etmek ne demek?
Bu topraklarda ezelden beridir tecavüzden sıyrılmak demek. İdare ederken bir gökdelenden atabilirler seni. Neden oradaymış derler?
Peki ya bana bir şey olursa? Bana ne derler? ‘’O saatte orada ne işi varmış?’’ antik bir deyiş. Bugün bile bunu sormaya cesaret eden çıkar mı? ‘’Alımlı kadınmış’’ derler kesin, bunu biliyorum. Güzellik standartları var malum. Allah beni doğuştan yaratmış bunlara uygun. Hayranım bolcadır. Yüzüme bakıp da ‘’ah o dudaklar ’ diye iç çeken olur.
Sözlü taciz.
Kadınlık beladır. Güzellik de kadınsan öyle.
Yanıma gelmekte olduğunu görüyorum o esnada.
‘’Gelmeyin ot içip döneceğim.’’
Zaman kazanmam gerek.
‘’Döndüğünde yatağa sen yatacaksın darılırım yoksa’’
Sabrım taşıyor.
‘’Lan yeter! Tecavüze uğramadan çıkacağım buradan bu gece. Öte evrenlere bağlanalım. Seni yoldan geçen herhangi bir kamyon altına atacağım lanet adam!’’
Bir anda yatak odası önündeki alçak eşiği aşıp dışarı çıkıyor, üzerime yürüyor, bileğimi kavrayacakken geri adım atıyorum, ayağım bir taşa takılıyor ve sırt üstü yere düşüyorum.
Beyaz iç çamaşırlarıyla tam karşımda.
Öfkeli görünüyor.
‘’Ne bağırıyorsun? itibarımı zedeliyorsun burada beni tanırlar!’’
Yanıt vermiyorum, bedenini üzerime yığmasından korkuyorum.
Sert, biliyorum.
Tiksiniyorum, korkuyorum, travmatize oluyorum.
Yattığım yerden doğrulmaya çalışırken ayak bileğime basıyor.
Canım yanıyor ama kalkmak için mücadele ediyorum.
Derken Sivas Kangal beliriyor yanı başımda. Havlıyor ona.
Avukat önce elini sallayarak kovalamaya çalışıyor köpeği. Sonra ‘’defol git’’ diyor.
Köpek susmuyor. Avukatın kolunu yakalıyor, dişleri arasında bekletiyor, çenesini savurmadan yumuşakça bırakıyor. Akıllı köpek, sadece uyarıyor. Yoksa o çeneyle kolunu koparabilir, biliyorum.
Avukat paniklemiş halde ‘’Görevli!’’ diye seslenirken beyaz çamaşırının belinden bir silah çıkarıyor.
Gözlerimi yumarken Sivas Kangal’ın ayakları üzerinde yükselişini hayal meyal görüyorum.
O esnada ot, alkol, korku beni epeyce uyuşturmuş. Koca bir bedenin yere yığılma gümbürtüsü ve bir silahın ateşlenmesi sesleri ardı ardına duyuluyor. Hangisi önce hangisi sonra anlayamıyorum. Bilincim kapanıyor, olanlar sanal mı yoksa gerçek mi ayırt edemeden.
Uyandığımda kendimi evimde, özel bakımda buldum.
‘’Kim öldü?’’ dedim hemşireme.
‘’Avukat. Köpek onun boynunu kırmış.’’
Köpek nasıl?
‘’O iyi.’’
Gülümsedim, yüzümü huzur kapladı. İnsan baskın o evrende, Ürdün’de Zeynep olduğum gün ben ölmüştüm. Kontrolü akıllı bir köpeğin ele aldığı bu gerçek yaşamda ise hayatta kalmış ve tecavüzden kurtulmuştum.
‘’Yeni bir avukata ihtiyacım var.’’
‘’İhtiyacınız kalmadı galiba. Şikayetlerinize yanıt bildirimler geldi. İş Adamı Fevzi, Mitolojik Prens, hepsi ölmüşler, aynı gün, avukatın öldüğü gün.’’

--

--

Burada ve çeşitli platformlarda yer alan bütün içeriklerim 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'nca korunmaktadır. İzinsiz kullanılamaz .